Sunday, December 31, 2006

Mutlu Yeni Bir Yıl...2007!


Yeni yıl hepinize güzel şeyler getirsin!..veee bayramınız kutlu olsun. Hepsi birarada bu yıl :) Posted by Picasa

Saturday, December 16, 2006

Doğumgünü pastası ve Zencefilli Bisküvi


Veeee Arda 1 yaşında!.. Daha dün doğmuştu sanki ama şimdi bebeklikten çıktı da şirinlikler yapmaya başladı. Geçen hafta doğum gününü kutladık güzel ve kalabalık aile grubuyla. Her şeyin tadını çıkara çıkara :) İyi ki doğdun Arda, yengen seni çooook seviyor!...

Arda'nın pastasını yapma zevkini kimselere bırakmadım tabi ki. Geçen yıl Arca'ya yaptığım pastanın neredeyse aynısı. Tek farkı süslemesi. Pastanın çevresindeki zencefil adamları çocuklar çok severek yediler. Ortadaki büyük zencefil adam aslında güzelce süslenmiş bir bisküviydi ama gidene kadar kırılmış ne yazık ki. Biz de marzipandan bir zencefil adam yaptık hemen. Durumu kurtardık da diyebiliriz buna.

Şimdi zencefilli Bisküvinin tarifi geliyor...

Malzemeler;

125 gr tereyağı
1 kahve fincanı sıvı yağ (fındık yağı iyi gidiyor)
1 yumurta
4 kahve fincanı pudra şekeri
2 tatlı kaşığı zencefil
1 tatlı kaşığı tarçın
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
Aldığı kadar un (3 su bardağı kadar)

Yapılışı;
Önce yağ, şeker ve yumurtayı karıştırın. Sonra başka bir kapta 3 su bardağı kadar unu eleyip kabartma tozu, tarçın ve zencefille karıştırın. Yağlı karışıma yavaş yavaş unlu karışımı yedirin. Un miktarını bu şekilde ayarlayın. Sonra 30 dakika kadar dolapta dinlendirin.

İki tane yağlı kağıt arasında merdaneyle 1 cm kadar kalınlıkta açın. Bu şekilde yani iki kağıt arasında açınca yüzeyi çok düzgün oluyor. Sonra da şekilli kalıplarla keserek önceden ısıtılmış 150 derece fırında hafif pembeleşene kadar pişirin. Çok dayanıklı bir bisküvi oluyor hele de hava geçirmeyen kaplarınız varsa bayatlamak bilmiyor bu bisküviler. Afiyet olsun... Posted by Picasa

Tuesday, December 12, 2006

Yılbaşı Pastası Denemeleri


İlk şeker hamuru denememiz :) Bu işi yani pasta yapmayı en az benim kadar seven becerikli arkadaşım Esin'le birlikte yaptığımız yılbaşı pastamız...

Çok heyecanlı ve zevkliydi. Birlikte yapmak, bu heyecanı paylaşmak daha da güzeldi. Esincim iyi ki varsın!...

Biz bu şevkle daha neler çıkarırız ortaya kimbilir. Arkası yarın :) Posted by Picasa

Wednesday, December 06, 2006

Pizza ve Calzone



Bizim için pide neyse İtalyanlar için de Calzone öyle bir şey. Hani nasıl bizim kapalı pidelerimiz vardır bir de açık pidelerimiz, pizza ve calzonenin İtalyanlar açısından benzer bir yanı var.

Ben ikisi için de aynı hamur kullandım ama Calzonenin içinin sosu biraz daha fazlaca ve biraz da farklı.

Hamur Malzemeleri ;

200 ml su (elde yoğurulacaksa ılık)
3 çorba kaşığı zeytinyağı
350 gr un
1 paket kuru maya
1 tatlı kaşığı tuz


Sos Malzemeleri;
pizza için
1 su bardağı domates püresi
2 tatlı kaşığı domates salçası
1 diş ince kıyılmış sarmısak
2 çorba kaşığı zeytinyağı

calzone için
yukarıdaki malzemelere ek olarak 1/2 çay bardağı süt kreması

Harç malzemeleri;

Pizza için ben genellikle jambon, sucuk, mantar ve rendelenmiş kaşar peyniri kullanıyorum. Ustune de pizza baharatı. Bu baharatı yazın Viyana'dan almıştım, Almanca bilen birine içeriğini tercüme ettireceğim yakında o zaman bunun da tarifini veririm. Şimdilik kekik kullanabilirsiniz.

Calzone için harç olarak küp doğranmış sucuk ve dil peyniri kullandım.


Bbu hamuru ekmek makinesinde hazırladım. Eger elde yoguracaksanız 10-15 dakika yoğurup 1 saat kadar da ılık bir ortamda dinlendirin. Daha once yaptığım pizza hamurlarından daha iyiydi.

Elinizi zeytinyağına batırarak hamuru tepsiye yayın ve 10 dakika kadar dinlendirip üzerine malzemeleri yayın. 190 derece fırının alt rafında 20 dakika kadar pişirin. Fırının içine ısıya dayanıklı bir kap içinde su koyarsanız daha yumuşak olur.

Posted by Picasa

Calzonenin hamurunu elde ya da merdane ile açabilirsiniz. Sonra yarısına sos ile karıştırılmış sucukları yaydım ve bunun üstüne de küp doğradığım dil peynirini ekledim. Malzeme ekleme faslı bitince diğer yarısını dolu kısmın üstüne kapattım. Üzerine su sürüp pizzayı pişirdiğim şekilde pişirdim.

Bu tarif benim daha önce fotoğraflayıp da bir türlü bloga koyamadığım bir tarifti. Bu gün arkadaşlarıma bunun değişik bir versiyonunu yaptım ama ne yazık ki fotoğraflamak aklıma gelmedi hiç. O hali de çok hoşumuza gitti. Calzonecikler şeklindeydi :) Pastane poğaçalarından biraz daha büyükçeydi. Başka çeşitlerle ve özellikle salatalarla birlikte çay yanına da sunulabilecek bir çeşit oluşturdu. Bir de bu gun yaptıklarımın üzerine su yerine yumurta akı+sarısı karışımından sürdüm.

Özellikle ekmek makinesi olanlar için, son derece pratik bir şekilde ortaya çıktığından dar vakitlerde bile uygulanabilecek güzel bir tarif.

Afiyet olsun...

Wednesday, November 15, 2006

Marine Tavuk ve Salata



Zaman zaman değişik baharat ve soslarla tavukları marine edip hoşuma gidenleri not alıyorum. Fotoğraftaki tavuklarda kullandığım marinat benim çok hoşuma gitti. Hafif karamelize tat et yemeklerinin havasini degistiriyor. Ben bu tavuk parcalarini salata icinde yemeyi seviyorum ama siz isterseniz yaninda sebze garnitürü, pilav vs ile de servis edebilirsiniz.

Malzemeler;

2 adet tavuk göğsü
2 çorba kaşığı worcestershire sauce
1 çorba kaşığı soya sosu (superior dark tercih ediyorum)
1 çay kaşığı deniz tuzu
1 çay kaşığı toz şeker
2 çorba kaşığı sızma zeytinyağı

Not: Bu sosları büyük marketlerin soslar bölümünde bulailirsiniz.

Yapılışı;

tavuklari ince (1-1,5 cm) dilimleyin ve marinata yatırın. Bir gece buzdolabında bekletin. Sonra biraz sıvı yağda teflon tavada ya da kalın tabanlı başka bir tavada önce harlı sonra kısık ateşte pişirin.Eğer içi iyi pişsin diye en başından kısık ateşte pişirmeye başlarsanız etin içindeki bütün suyu kaybedersiniz. Bu yüzden dışında bir kabuk oluşacak şekilde önce harlı ateşte pişirmeniz her zaman daha iyi sonuç verir.

Ben bolca atom salata ve dil peyniri üzerine bu tavuk parçalarını çok yakıştırdım.

Afiyet olsun... Posted by Picasa

Monday, November 06, 2006

Çift Katlı Doğumgünü Pastası

Uzun süredir güncelleyemediğim sayfamı biraz hareketlendirmenin zamanı geldi :) Aslında bir saattir yazdığım tarifin faili meçhul bir şekilde uçup gitmiş olmasından dolayı biraz bozuldum. İşin tuhafı sanki aklımdakiler de uçup gitti. Yeniden toparlamaya çalışacağım.

Bu pasta tarifi de benim yaptığım diğer pastalara benziyor aslında. Yaş pastada yağ kullanılması hoşuma gitmediği için klasik tarifimden vazgeçemiyorum. Arada değişik bir şeye heveslenip de yaptığımda kendi kendime diyorum ki boşver sen bildiğinden şaşma ;) Kekinde ya da kremasında yağ kullanılan pastalar çok ağır geliyor bana. Şimdi gelelim tarife...

Bu pastada ara malzeme olarak fındık krokan kullandım. Krokanı sevgili Zuhal Yalçın'ın fındıklı tarifler sitesindeki ayrıntılı anlatımına göre yaptım. Ben bu pasta için verilen tarifin 2 katını uyguladım.

Daha sonra bunu rondoda çekebilirsiniz ya da çok ufalamadan, bir poşetin içine yayarak havan yardımıyla kırabilirsiniz.

Pasta için gerekli diğer malzemeler;

1 Pandispanya için,

5 yumurta

1 su bardağı toz şeker

1 su bardağı un

1 çay kaşığı kabartma tozu

(Kullandığım su bardağı 200 ml liktir)
Ben bu ölçüleri kullanarak 2 ayrı kapta 2 ayrı pandispanya hamuru hazırladım. Pandispanyanın yapılışını bu linkten okuyabilirsiniz.

Bir büyük bir de küçük kelepçeli kalıp kullandım. Pandispanyaların aynı kalınıkta olması için her iki kalıbı da orta seviyesine kadar hamurla doldurdum. Büyük kalıba bir ölçü hamuru koyduktan sonra biraz da 2. hamurdan ilave ettim böylece 2. hamur küçük kalıba da tam gelmiş oldu.

Pandispanyalar pişip soğuyana kadar ara kremayı hazırlayabiliriz. Bunun için,

2 paket vanilyalı puding

1 lt süt

2 paket Milka beyaz çikolata

gerekiyor. Pudingleri pişirip içine beyaz çikolataları da ekleyerek soğuyuncaya kadar karıştırın ki kabuk olmasın üzerinde.

Pandispanyalar soğuduktan sonra her ikisini de ikiye bölün. Pastayı hazırlayacağınız tabağa büyük kekin 1. parçasını koyun ve üzerine sırayla ara krema+fındık krokan+ ara krema koyarak 2 katı kapatın. Bunun üzerine küçük kekin 1.katını kapatmadan önce biraz ara krema sürerek yapışmasını sağlayın. Bu aşamada üstteki kekin kaymaması için ortasına 1 çöp şiş saplayıp uzun kısmını kesebilirsiniz. Küçük kekin 1. katı üzerine de aynı şekilde ara krema+fındık krokan+ ara krema sürerek küçük 2. katı da kapatın. Şimdi artık en zevkli bölüme yani süslemeye geçebiliriz :)

Üst krema için;

2 paket süt kreması (200 ml lik)

2 paket milka sütlü siyah (ya da bitter başka çikolta)

4-5 çorba kaşığı dolusu kakaolu toz içecek (milka, nesquick vs)

Süt kremalarını karıştırıcıyla iyice çırptıktan sonra yukarıdaki gibi benmari usulü (sıcak suyun içine oturtulmuş bir başka kap içinde) çikolatalarınızı eritin. Sonra bunu çırpılmış süt kremalarınızın içine karıştırın. Bu aşamada kremanın da oda sıcaklığında olması gerekiyor hatta eritilmiş çikolatalar da çok sıcak olmazsa daha iyi sonuç alırsınız çünkü krema soğuk çikolata sıcak olursa çikolata donacağından kesik kötü bir görüntüsü olacaktır. Bu işlemden sonra kakaolu tozu da yavaş yavaş ekleyerek çırpmaya devam edin ve kremayı sürülebilir kıvama getirin.

Şimdi artık bir spatula yardımıyla kremayla pastanızı tamamen kapatabilir ve süsleyebilirsiniz. Ben süslemek için dekoratif amaçlı çikolata ve şekerlerden ve kalan krokan ile kremadan kullandım. Pastayı bir gün önceden hazırlayabilirseniz ertesi gün çok daha lezzetli olacaktır.

Afiyet olsun...

Posted by Picasa

Friday, October 06, 2006

Çilekli ve Fındık Krokanlı Kap Kekleri



Lezzetli, süslü, vitaminli minik pastacıklar bunlar. Tahmin edileceği gibi çocuklar için yapıldılar. Bakın yukarıdaki fotoğrafta minik bir elin parmakları her an içlerinden bir tanesini kapıp gitme hazırlığı içinde. İşte hepsini biraradayken çekeyim telaşı ile çekilebilen tek fotoğraf da bu zaten. Geçen gün de pasta yaparken hazırladığım çikolatalardan kapabildiğini kapıp koşarak içeri gidip yedi ve yine geldi acaba bu sefer ne kaçırabilirim diye :) Fazla yedirmiyoruz ya o da fırsatı bulmuşken değerlendireyim diyor.

Bu kap keklerinin formülü tamamen benim mutfak laboratuvarımda geliştirdiğim bir formül. Çok başarılı oldu bence, çeşitlendirmeyi düşünüyorum :) Yeni şeyler denemek çok eğlenceli oluyor. Bir de şöyle bir şey oldu kap keklerini yaptıktan sonra kalan hamuru başka bir kalıba döktüm ama malzemeler kalıba yapıştı. Tadı güzel tabi yine ama şekli olmadı. Bu durumda hemen bir karar veriyor ve bir dahaki sefere kap keki yapılacaksa hepsi bu şekilde olacak diye kendi kendime söz veriyorum. Ne farkeder diye içinden geçirenler vardır belki söyleyim, kek kapsülleri içinde yapınca kalıba yapışan malzemeler kağıda yapışmıyor çünkü zaten küçükler ve dibe çöktü derdi olmuyor malzeme daha eşit dağılıyor vs.

Bu tarifte kullandığım değişik bir malzeme var aslında. Yazın sizinle paylaşmak istediğim halde bir türlü fırsat bulamadığım için yazamadığım çilek şekerlemelerim. Neyse artık bir dahaki bahara diyeceğim çünkü şimdilik tarifi versem de çilek olmadığı için ya da yaz çileğinin tadını vermeyeceği için anlamsız olacak.


Şimdi geçelim tarife...

Malzemeler :
Kek için;

3 yumurta
3 su bardağı Sinangil fındık aromalı kek unu
1 su bardağı toz şeker
1/2 su bardağı soya yağı
1+1/2 su bardağı süt
2/3 su bardağı çilek şekerlemesi
2/3 su bardağı fındık krokan

Üzeri için;
1 kutu süt kreması (pınar kullandım)
4 çorba kaşığı çilekli Nesquick
3 çorba kaşığı labne peyniri (light olanından)
süs şekerleri

Yapılışı:
Keki hazırlarken yumurta ile şekerleri önce düşük sonra yüksek devirde 5-6 dakika kadar çırpın. Sonra sırayla yağı ve sütü ekleyin ve karıştırın. En düşük devirde çırpmaya devam ederken kaşık kaşık ununuzu ekleyin. Sonra çırpmayı bırakıp çilek şekerlemelerini (siz de aktarlardan bulabilirsiniz) ve fındık krokanı ekleyin. Bunları kaşıkla yavaşça karıştırın ve muffin kalıplarına koyduğunuz kek kapsüllerinin içine paylaştırın. Bu kek kapsüllerinin 2-3 tanesini birlikte kullandım ben şeklinin düzgün olması için. Kapsüllerin 2/3 kadar kısmını doldurmak yeterli oluyor. 150 derece fırında orta rafta pişirin.

Üst kreması bence krem şantiye ve daha bir çok kremaya göre oldukça sağlıklı ve lezzetli bir krema. Önce süt kremasını mikserle bir süre çırpın sonra nesquick ve labneyi ekleyerek katılaşmasını sağlayın. Çilekli Nesquick'te kullanılan pembe renk pancardan elde ediliyormuş bu da ayrı bir hoşluk bence.

Kap kekleriniz fırından çıktıktan sonra ılınmasını bekleyin ve sonra kremayı sıkıp en üstü de şekerleme gibi bir şeylerle süsleyebilirsiniz.

Afiyet olsun... Posted by Picasa

Sunday, October 01, 2006

Pannettone (Milano'nun noel pandispanyası)

Çocukken, oturduğumuz apartmanın altında bir pastane vardı. Sabahın erken saatlerinden itibaren apartmanın aydınlığından, kapıdan pencereden her yerden mis gibi pasta kokuları yayılmaya başlar akşama kadar bu böyle devam ederdi :) Hele de o paskalya çöreklerinin kokusu dayanılmaz güzellikteydi. Sokaklarda oynardık, yorulurduk soluğu bu pastanede alırdık. Necati abimizin gülen yüzü eşliğinde gelsin limonatalar gitsin çörekler bir güzel depoyu doldurur sonra yine oyuna dalardık. Hava sıcakmış soğukmuş kimin umurunda. Bu çöreğin kokusu beni aldı o günlere götürdü, sonra biraz hasret giderdik. İşte size bu küçük mutluluğun tarifi:

Malzemeler;
2/3 su bardağı süt
2 yumurta
80 gr tereyağ (ya da 75 ml sıvı yağ)
130 gr un
60 gr şeker
130 gr un
1 paket instant maya (10 gr yaklaşık 1 çorba kaşığı)
6 çorba kaşığı kuru üzüm
4 çorba laşığı ağaç kavunu şekerlemesi (ya da kuru kayısı)

Yapılışı;
Ekmek makinesinde yapacaksanız malzemeleri bu sırayla eklemeniz gerekiyor. 3 saatlik programda, 1. kıtır seviyesinde ve 750 gr seçeneğinde pişirdim.

Elle yoğurup pişirecekseniz (ki ben bir daha yapacağım zaman mutlaka bu şekilde denemek istiyorum) un ve kuru meyveleri karıştırdıktan sonra ortasını havuz gibi açıp yumurta, ılıtılmış süt, şeker ve mayayı koyup yaklaşık 10-15 dakika yoğurun. Sonra ılık bir yerde 1 saat kadar mayalandırın. Ben bunu fırının yoğurt mayalama ayarında yapıyorum bu günlerde malum hava serin ama kalorifer yakılacak kadar değil. Sonra istediğiniz şekli verip ki saç örgüsü formu yakışır bence, üzerine su ya da yumurta sarısı sürerek tepside 30 dakika kadar daha mayalandırın ve önceden ısıtılmış 200 derce fırında, orta rafta kızarıncaya kadr pişirin.

Ben en son aktara gittiğimde bu tip çörk, kurabiye, kek vs de kullanmak üzere değişik meyve şekerlemeleri almıştım. İçlerinden biri bir şey kavunuydu ama ne olduğunu hatırlayamadım bir türlü. Bu tarifte ağaç kavunu diye okuyunca onu koydum güzel de oldu ama kurutulmuş kayısı da bence gayet güzel yakışır bu çöreğe. Bir de aklıma gelmişken yazayım, mayayla yapılmış çöreklerin kabartma tozuyla yapılmış olanlara göre besin değeri daha yüksekmiş.

Maya doğal bir B vitamini kaynağı ve özellikle çocuklar için çok önemli. Bu nedenle yoğurt, kefir, ekmek gibi mayalanmış yiyeceklerden çocukların mutlaka tüketmesi gerekiyor. Bazen dikkatimi çekiyor çocuklara aman lapacı olmasın diye ekmek yedirmeye yanaşmıyor bazı ebeveynler. Her şeyin fazlası zarar ama çocuklar günde bir kaç dilim ekmek yemekle lapacı olmazlar kimse endişe etmesin :) Aynı şekilde ekmeği de çeşitlendirmek gerekiyor yani ne her zaman beyaz ekmek ne her zaman kepekli ya da diğer tahıl unları. Sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için hepimize görev düşüyor. Bu konuda edindiğim bilgileri zaman zaman sizlere aktarmaya çalışacağım. Sizler de katkıda bulunursanız sevinirim.

Sağlıklı günler dilerim.

Posted by Picasa

Wednesday, September 27, 2006

Fındıklı Bisküvi


Fındık etkinliğine katılamadığım için üzülmüştüm çünkü öğünlerimizin birinde mutlaka yer alan çok sevdiğimiz bir yemiştir fındık. Bu bisküviler de öyle lezzetli oldu ki ağızda dağılıyor ve mis gibi fındık tadı insanın damağında kalıyor.

Ben 2 boyda yaptım bisküvileri bir kısmı satandart pötibör bisküvi boyunda, bir kısmı da kahve yanına birer lokmalık kimsenin itiraz etmeyeceği boyda ;)

Malzemeler;
125 gr oda sıcaklığında tereyağ
1 türk kahvesi fincanı fındık yağı
1 adet yumurta
1 çorba kaşığı süt
3 su bardağı un
1 su bardağı toz fındık
1 paket kabartma tozu
2/3 su bardağı esmer şeker
1 tüp vanilya-tereyağ aroması (Dr Oetker'inki çok güzel)

Yapılışı;

Önce yağı, yumurtayı, şekeri ve aromayı elinizle yedeirerek karıştırın. Sonra başka bir kapta karıştırdığınız un+kabartma tozu+fındık karışımını yavaş yavaş yedirin ve klasik kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edin. Bu hamuru 15-20 dakika kadar dinlendirip un serpilmiş zeminde merdane ile 0,5 cm kalınlığında açın ve şekilli kalıplar yardımıyla kesin. Hamuru açarken arada çok olmamak kaydıyle un serperek açarsanız merdaneye yapışmaz ve daha kolay açılır.


Kalıpla kestiğiniz hamuru spatül yardımıyla şekli bozulmadan alabilirsiniz. Ben bu iş için yıllar önce aldığım yukarıdaki fotoğrafta görülen geniş tereyağ bıçağını kullanmayı daha çok seviyorum.


Bu arada fırını 175 derecede önceden ısıtın. Daha sonra yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizerek üzeri pembeleşene kadar orta rafta 15-20 dakika pişirin. Bu malzemelerle yaklaşık 2,5 tepsi bisküvi çıktı.

Yapımı insanı yormayan bu lezzetli bisküvilerin bir kısmını eve ayırdım bir kısmını da akşam üzeri gittiğimiz anneler grubumuzun şeker annesi Ayşegüller'e götürdüm. Çocuklar gelip gidip yediler. ben de canım arkadaşımın isteği üzerine hemen eklemek istedim tarifi :)
Afiyet olsun... Posted by Picasa

Monday, September 25, 2006

Özbek Pilavı


Bu pilav yanına çok fazla başka çeşit gerektirmeyecek kadar besleyici ve doyurucu. Özellikle de çocuklar için çünkü protein, karbonhidrat, lif her şey var. Bu açıdan düşününce etli sebze dolmalar da can kurtarandır çocuklu aileler için aslında. Tarifi veren kişi aslında içine acı kırmızı biber de eklendiğini söylemişti ama benim için pilavı yemesi gereken asıl hedef bizim ufaklık olunca biber eklemedim. Sadece muskat kullandım baharat olarak.

Pilavın yanına bir de tarifini sevgili Evcini'nden alıp uyguladığım enfes zeytinli ekmek ve zeytinyağda kurutulmuş domates (az haşlanmış olursa çok güzel oluyor) servis ettim. Bu ekmek inanılmaz lezzetli ve bereketli kesinlikle denemenizi öneririm. Misafirlerime çay eşliğinde kek gibi ikram bile ettim ben :)

Gelelim pilava...

Mlazemeler

1 orta boy soğan
2 orta boy havuç
2 çay fincanı pirinç
300 gr iyice pişmiş dana kuşbaşı
2 tatlı kaşığı toz muskat
30 ml (yaklaşık 2,5 yemek kaşığı) fındık yağı
1 tatlı kaşığı tereyağ
1,5 tatlı kaşığı deniz tuzu
2,5 çay fincanı et suyu

Yapılışı;

Pirinçleri 1 saat kadar önce sıcak suda bekletin. Sonra soğuk su ile, pirinçleri kırmadan bir kaç su nişastası akana kadar yıkayın. Soğanı olabildiğince ince kıyın, havuçları rendeleyin. Yayvan bir tencerede yağla soğanı hafif pembeleşene kadar kavurun. Üzerine havuçları rendeleyin, didiklediğiniz kuşbaşı etleri ekleyerek kısa bir süre daha karıştırın. Daha sonra yıkanmış pirinci de ilave edin. Tuzunu ve muskatı da ekleyerek bir süre daha kavurun. En son olarak sıcak et suyunu da ekleyin ve önce orta hararette sonra düşük ısıda pilavınızı pişirin. En az 15 dakika demlenmesi gerekiyor servisten önce. Bu süre sonunda servis edebilirsiniz...
Afiyet olsun. Posted by Picasa

Sunday, September 17, 2006

Taze incir bitmeye yüz tutmuşken



Elimi çabuk tutup hemen bu keki denedim. Aslında orjinal tarifinde kuru incir kullanılıyor ama ben tazesiyle denemek istedim. Derken zaten tarife çok sadık kalamadım. Bu kek Sofra Dergisinin tarifi ve adı da bademli kek aslında :) Kekini tarifteki gibi uyguladım, sadece yağı azalttım. Kek olarak da benim çok hoşuma gitti. Gelelim tarife.

Malzemeler:

Kek için;
2 adet yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
2,5 su bardağı un
1 su bardağı sıvı yağ
(ben 1/2 bardak yağ kullandım, üstünü sütle tamamladım))
1 su bardağı yoğurt
1 kahve kaşığı karbonat
1 çay kaşığı saf vanilya

Üstü İçin;
7-8 adet incir
1/2 su bardağı esmer şeker
1 su bardağı dövülmüş fındık
3 çorba kaşığı kavrulmuş susam
1 tatlı kaşığı tereyağı

Yapılışı:

Yumurta ve şekerleri çırptıktan sonra sıvı yağ, yoğurt ve sütü de ekleyerek düşük devirde kısa bir süre daha çırpın. Sonra ayrı bir yerde karıştırmış olduğunuz un, karbonat ve vanilyayı yavaş yavaş ekleyin. Son olarak yağlanmış ve unlanmış bir tart kalıbına dökerek orta arafta, 150 derecede 45 dakika kadar pişirin.

Üst malzemesini de bir tavaya alarak orta hararette ocakta, arada karıştırarak pişirin. Kek piştikten sonra üst malzemeyi üzerine yayın ve servis biraz bütünleştikten sonra servis yapabilirsiniz.

Çok lezzetli ve hafif bir tatlı oldu. Çayın yanında tek başına bile yetecek türde tatlılardan bence.

Thursday, September 14, 2006

İZİN İSTEMEK BU KADAR ZOR MU?

İnsanların özenerek, onca zaman ayırarak paylaştıkları, ürettikleri bir şeyleri hiç izin isteme gereği duymadan kendi sitelerinde yayınlayan kişilere soruyorum bu soruyu. Belli ki çok zor gelmiş bu onlara! Tabi canım niçin uğraşıp zamanlarını harcasınlar ki bunun için otomatik pilota bağlayıp tıkır tıkır reklam almak dururken. Ayıklamak için bile zamanlarını harcamak istememişler başka bir deyişle. Sitenin adı gurme.net ama yemekle hiç ilgisi olmayan, insanların kendilerine ait özel paylaşımlarını bile yaynılamışlar. Bu kadar da özensizler yani.

Bu akşam büyük bir hevesle bilgisayarımı açtım yeni yaptıklarımı sizlere sunabilmek için ama bu durumla karşılaştım. Bunları yaşamak tabi ki bizim hevesimizi kırıyor. Böyle giderse bir gün hiç hevesimiz kalmayacak sonunda.

Sevgili Tijen bu durumu farketmiş ve hepimizi uyardı bunun için ona teşekkür ediyorum. Ben de bu yazıyı 3 gün boyunca blogumda yayınlayacağım. Bu arada da başka neler yapabiliriz diye araştırmaya devam ediyoruz bir yandan. Mücadeleye devam...

Tuesday, September 12, 2006

ÇITIR TAVUK

Posted by Picasa

Monday, September 11, 2006

Bu tarif piyasada "nugget" diye satılan, dışı çıtır kaplamalı tavuk parçalarının evde yapılmış bir versiyonu. Çok lezzetli oldu, kimin aklına gelmiş bilmem bunu uygulamak : ) Kızartma yöntemiyle yemek pişirmek normalde tercih ettiğim bir şey değildir aslında ama arada ev halkı bu yöndeki taleplerini dile getirince abartmamak şartıyla kuralları yumuşatıyoruz. Bu da o kaçamaklardan biri işte...

Malzemeler;

2 adet tavuk göğsü (kişi başı 1 parça diye düşündüm ben)
2 paket baharatlı çubuk kraker
1 adet çırpılmış yumurta (iri bir yumurta)
Kızartmak için sıvı yağ

Yapılışı;

Tavuk göğüslerini iyice yıkayıp kurulayın. 1 cm kalınlığında dilimlere ayırın. Ben bunu enlemesine yaptım ama ince uzun şerit isterseniz dikine de kesebilirsiniz. Bu parçaları çırpılmış yurtaya batırın ve daha sonra rondodan geçirilmiş ya da dövülmüş olan kraker ununa bulayın. Parçaları hafifçe silkeleyin ki üzerine tam yapışmamış parçalar dökülsün ve tavada yanmasın. Sonra kızgın yağa atıp kızartın.

Tavuk etinin çok iyi pişmiş olması gerektiği için ve hem de dış kaplamasının yanmaması için kızartmayı yaptığınız yağ, tava ve ateşin harareti çok önemli. Ben her zaman olduğu gibi yine kalın tabanlı çelik tavayı tercih ediyorum kızartma yaparken de. Yağın çok kızmamasına dikkat etmek gerekiyor yağın yanmaması ve pişirdiğimiz şeyin dışının yanıp içinin çiğ kalmaması için. Bunu ayarlamak için sürekli kontrol etmekte fayda var. Üzerini hafif delikli bir kapakla kapatmak, ateşi orta hararette tutmak da işe yarıyor.

Bir de çubuk krakerleri ufalarken ne çok un haline gelmeli ne de çok iri kalmalı. Zaten hepsi aynı büyüklükte olmuyor, bu da daha iyi sonuç veriyor. İyice ufalanmış olanlar tavuğun izerini tam kaplıyor iri taneler de kıtır kıtır daha hoş bir tat veriyor. Ayrıca damak zevkinize göre başka baharatlar da ekleyebilirsiniz. Köri, muskat rendesi, acı biber gibi.

Saturday, September 09, 2006

Yaşasın Sonbahar!...


Uzun bir aradan sonra herkese merhaba... Gidip gelinen tatillerden, bayıltıcı sıcaklardan, virüslere ve spywarelere karşı verdiğim mücadeleden sonra yine buradayım :) Şaka bir yana epey zorlandım bu mücadele sırasında. Neyseki sonunda format atmak zorunda kalmadan kurtardım makinemi. Eh sıcaklar da bitti ve en sevdiğim mevsim geldi, yaşasın!

Ankara'nın sonbaharı da ayrı bir güzel olur. Rengi kızarmaya başlayan sarmaşıklar, yavaş yavaş yerlere düşen at kestaneleri, sararan yapraklar pek bir yakışıyor Ankara'ya. Bir de İç Anadolu'nun en bereketli mevsimidir sonbahar. Gerçek Ayaş domatesleri, Kızılcahamam fasulyeleri pazarlara dökülmeye başladı iyice, kış için saklamanın tam zamanı. Bir de bu hazırlık telaşını seviyorum işte :) Karınca misali... Şimdi gelelim tarifimize.

ROLL EKMEĞİ ve EKMEK BALIĞI

Bu ayın Sofra dergisinde çok güzel ekmek tarifleri var. Hepsi denenmeli bizim ev için. Roll ekmeği aslında aynı zamanda bildiğimiz sandviç ekmeği, tek farkı sandviç ekmeği yapmak için üzerine yumurta sürülüyor. Ben bu yaz bir kaç yıldır mutfakta çok yer kaplar gerekçesiyle almadığım ekmek makinesini aldım sonunda. İyi ki de almışım :) Çok pratik oldu. Aslında hamur yoğurmayı severim ben ama vakit yetmiyor her zaman. Bu tarifi önce sandviç ekmeği olarak denedim ve çok sevildi, çok güzel oldu. Sonra da ekmek makinesinde denedim. Tost ekmeği tadında bir şey yakalamak için. Hazır tost ekmeklerde margarin kulllanılıyormuş (belki kullanmayan da vardır ama emin olmak zor).

Biz çocukken annem arada kahvaltılarda ekmek balığı yapardı ve severek yerdik. Yıllardır hiç aklıma gelmeyen bir şeydi bu. Bir kaç ay önce annem hatırlattı Arca'ya yapmam için. Nasıl da düşünememişim???... Bayıldı, çok sevdi. Çocuklara yumurta yedirmenin güzel bir yolu bu aslında aynı zamanda. Dün bu ekmeği makinede pişirdikten sonra sabah kahvaltı için de ekmek balığı yaptım. Aslında herkesin bildiği bir şeydir mutlaka ama ben yine de unutanlara hatırlatayım istedim.

Ekmek için malzemeler;

4 su bardağı un (ben 250 ml lik cup ölçüsü kullandım)
2 su bardağı ılık süt
1 kahve fincanı zeytin yağı
1 adet yumurta
3 çorba kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı mahlep
1 çay kaşığı tuz
1 paket toz kuru maya

Sandviç ekmeği yapmak isterseniz üzerine bir adet çıpılmış yumurta sürmeniz gerekiyor.

Yapılışı;

Un, tozşeker, tuz ve mahlebi hamur yoğurma kabına alarak karıştırın. Ortasını havuz gibi açı, ılık süt, yağ, yumurta ve mayayı ilave ederek yoğurun. Oldukça cıvık ve ele yapışan bir hamurunuz olacak. Yumuşak ekmek yapabilmek için biraz cıvık hamur gerekiyormuş meğer. Ben bunu öğrenene kadar klasik kulak memesi yumuşaklığı için un ekleyip dururdum ve tabi ekmek de güzel olmazdı. Bunun püf noktalarından biri de hamuru iyice yoğurmak. Öyle ki yoğurdukça hamurun yavaş yavaş elinizi bırakmaya başladığını göreceksiniz. En sonunda da spatül ya da bıçağın tersi yardımıyla elinizde kalan hamuru sıyırıp, üzerini kapatarak 1 saat mayalanmaya bırakın.

Bu sürenin sonunda kabaran hamuru elinizi una batırarak tekrar yoğurun. Daha sonra hamurdan yumurta vbüyüklüğünde parçalar alarak yuvarlayın ve yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin. Sandviç ekmeği yapmak istiyorsanız bu aşamada üzerlerine çırpılmış 1 adet yumurtayı sürün, isterseniz susam vs serpin ve önceden ısıtılmış 200 derece fırında üzerleri kızarana kadar pişirin.

Dediğim gibi ben bu tarifi dün ekmek makinemde yaptım ama ölçü biraz fazla geldi. Bir daha yaptığım zaman 1/3 oranında malzemeyi azaltmayı düşünüyorum.

Ekmek Balığı için; dilimlediğiniz ekmekleri çırpılmış yumurtaya batırın. Sonra omlet pişirecekmiş gibi yüzeyi yağlanmış bir teflon tavaya bu ekmekleri koyun. Orta hararetli bir ateşte bir yüzünü pişirin. Bu arada diğer yüzlerine biraz daha yağ gezdirin. Bu iş için sprey yağ kapları çok işe yarıyor, son zamanda aldığım en kullanışlı mutfak aletim bu :) Sonra da diğer yüzü pişirin ve işlem tamam. Afiyet olsun...

Sunday, July 09, 2006

Var mi yumurta gibisi...

YEŞİL SOĞANLI SEBZELİ OMLET

Özellikle yazın çok sevdiğim, kahvaltıda tercih ettiğim lezzetli ve hafif bir omlet tarifini paylaşmak istedim sizlerle. Kuş gribi korkusuyla çoğu evin mutfağından çıktı ne yazık ki bu olağanüstü protein deposu. Anne sütüne eşdeğer protein kaynağı olduğunu söylüyor uzmanlar. Özellikle çocuklar için çok önemli bir başka deyişle.

Doğadaki ekolojik dengenin kolay kolay bozulmayacağına inananlardanım. Bu işlerin içinde bir insan parmağı var mutlaka diye düşünüyorum başından beri. Öyle ya da böyle... Kuş gribinden sonra şimdi de "kene" korkusu başladı. Bunda da bir bit yeniği var gibi geliyor bana :) Geçenlerde bir arkadaşım kenenin bu yaz bu kadar artmasının nedeninin itlaf edilen tavuklar olduğundan bahsediyordu. Hiç aklıma gelmemişti ama mantıksız da değil. Her şey bir denge ve düzen içinde devam ediyor, bozmamak için en azından elimizden geleni yapmak da bizim görevimiz.


Malzemeler:
3 yumurta
1 çay bardağı süt
1 çorba kaşığı zeytin yağı
6-7 dal kıyılmış taze soğan
küçük bir kase küp doğranmış ve sotelenmiş sebze
tuz, karabiber

Yapılışı:
Zeytin yağı ile soğanları ve tercih ettiğiniz ya da elinizin altında bulunan bir sebzeyi soteleyin. Ben bu omlette mantar kullandım gayet güzel oldu, kabak ve patlıcan da güzel oluyor. Tabi patates de. Yalniz soğanlarin ölmemesi icin sebzeleri onceden soteleyebilirsiniz. Bu omlette yeşil soğanların biraz diri kalması gerekiyor çünkü zaten omlet pişerken yeterince pişiyor.

Sebzeleri soteledikten sonra bir çırpma kabında yumurta, süt ve tuz ile karabiberi hafif çırpın. Omleti yapacağınız tavaya önce sebzeleri yayıp üzerini örtecek şekilde de çırpılmış yumurtanızı yayın. Tavanız büyük gelirse ya da sebzeler fazla gelirse biraz daha yumurta ve süt karışımı ekleyebilirsiniz. Fazla gelen omletinizi bir gün dolapta saklayabilirsiniz.

Üzerini kapatıp altını da iyice kısarak altının kızarmasını bekleyin. Ben çift taraflı teflon tavada pişirdim. Hani kapağı da tava olanlardan. Yoksa da önemli değil bu tavayı almadan önce yine bir teflonda pişirip üzerini örttüğüm kapağa çevirerek de aynı sonucu elde edebiliyordum. Yalnız teflonlarınızı mutlaka yağlayın aksi taktirde kanserojen olabileceği iddiaları var duymuşsunuzdur mutlaka. Aslında ben bu haberleri duydupğumdan beri zaten çok kullanmadığım teflonları iyice azaltıp kalın tabanlı çeliklere yöneldim eni konu ama bazen de az yağ hatırına tedbirli davranmaya çalışarak kullanıyorum yine de.

NOT: Mümkünse bu tarifin sebzesini "közlenmiş patlıcan" olarak deneyin bayılacaksınız ;)

Monday, July 03, 2006

bu kadar tembellik yeter ama...:)





Tatile gitme hazırlığıydı, tatildi dönüştü derken buralara pek uğrayamadım. Acısını çıkarırız inşallah bundan sonra.

Yazın çorba çok da aranmaz aslında ama sevdiğimiz çorbaları yaz kış ayırt etmeden severiz biz. Özellikle domates çorbası en sevdiğim çorbadır benim. Eminim çoğunuz zaten biliyorsunuzdur yapılışını ama benim ki oldukça pratik, doğal ve de lezzeti de garantili bir domates çorbası. O yüzden basit bir tarif diye ayrım yapmadan sizlerle paylaşmak istedim.

DOMATES ÇORBASI

Malzemeler

1 lt domates suyu
2 bardak süt
1 bardak su
3 çorba kaşığı un
2/3 kibrit kutusu kadar tereyağı (yaklaşık 2 çorba kaşığı dolusu)
tuz
üzerine serpmek için rendelenmiş kaşar peyniri

Yapılışı:

Un ve tereyağ tencerede orta ateşte süreklikarıştırılarak pembeleştirilir. Mis gibi meyane kokusu buruna gelir... Bu aşamada şunu söylemeden geçemeyeceğim. Bu çorbada ve hatta bence bütün çorbalarda tereyağ çorbanın lezzetini çok etkileyen bir eleman. Domates çorbasını başka bir yağla yapıldığı taktirde hiç yememeyi tercih ederim.

Un pembeleştikten sonra oda sıcaklığındaki domates suyu yavaşça karıştırılarak ilave edilir. Topaklanmaması için hızlı ve sürekli karıştırmak gerekiyor. Daha sonra süt ve su da ilave edilip karştırmaya devam edilir. Bütün tedbirlere ve çabalara rağmen yine de topaklanabilir ki bu durumda el blenderi ile bu durumun da üstesinden gelinir.

Sonra tuzu ilave edilip 10 dakika kadar kısık ateşte kaynatılır ve de biraz dinlendirilip üzerine kaşar rendesi ile afiyetle yenilir...

Monday, May 15, 2006

doğum günü pastam ve çiçeklerim...






5 Mayıs benim doğum günüm, yani hıdrellez. Ne güzel bir günde doğmuşum :) Bu sayede hiç unutmuyorum dilek dilemeyi.
Çok güzel çiçeklerim vardı ama çiçeklerle pastayı aynı kare içinde çok iyi çekmeyi başaramadım. İyi bir fotoğraf çekebilmek için daha doğrusu iyi bir kompozisyon yakalayıp odaklanma vs gibi teknik problemleri de halledebilmek için biraz konsantre olmam gerekiyor tabi biraz da vakit. Afacan oğlum Arca ısrarla pastanın üzerindeki çikolataları yemek istedi :)) Hiç bir zaman eline vermediğim kadar çikolata teklif ettim pastanın üstündekileri rahat bırakması için ama kabul etmedi. İlle de onlar!... Onunla bu boğuşmaca sırasında yakalayabildiğim en iyi kare bu olabildi :)
Bu yıl tam kendime göre bir pasta yaptım yani bol çikolatalı. Herkesin çok hoşuna gitti. Aslında pandispanya her zaman uyguladığım tarif. O yüzden bunu tekrar yazmayacağım. Şu linke tıklayarak pandispanya tarifine ulaşabilirsiniz.

Gelelim üst kremasına. 1 paket süt kreması ile kakaolu içecek tozlarından birini (sanırım kitty milk gibi bir şeydi adı) birlikte çırptım. Kaç kaşık koyduğuma dikkat etmemişim ama siz biraz çırpıp biraz ekleyerek sürülebilir kıvama geldiğinde eklemeyi bırakabilirsiniz. Bunu ilk kez denedim ve çok iyi sonuç verdiğini düşünüyorum. Hem pratik hem lezzetli oldu. Süt kremasının katılaşmasını da sağladığı için ayrıca bir şey eklemek gerekmiyor.

Ara krema için yine dilediğiniz türde bir puding ya da crem ole tarzı bir şey kullanabilirsiniz. Ben her zaman ara kremayı bol kullanırım. Önce alt katına kremayı sürüp sonra üzerine malzemeyi dizerim ve diğer katına da bolca krema sürdükten sonra kapatırım.

Bu pastada ara malzeme olarak değişik bir şey kullandım :) Yiyenler ne olduğunu ben söyleyene kadar anlayamadılar. Milka'nın küçük poşetlerde satılan çikolata kaplı fıstıklı mısır gevrekli drajelerinden kullandım ama bol miktarda. Yaklaşık 2,5 paket.

Üst süslemede benmari usulü erittiğim çikolata kullandım, bunun için de en iyi sonucu yine Milka'nın sütlü siyahının verdiğini düşünüyorum. Yağlı kağıt serdiğim bir tepsiye kurabiye kalıplarını koydum ve içlerine de bu erimiş çikolatadan 0,5 cm kadar döktüm. Sonra dondurucuda beklettim. Donduktan sonra çıkarıp bir kısmını dik şekilde pastanın üzerine sapladım :) Bazılarını da rastgele dizdim ve son olarak erimiş çikolatayı kaşıkla 15 cm kadar yukarıdan pastanın üzerine gezdirerek süsledim.

Güzel bir pastaydı çekinmeyin siz de deneyin seveceksiniz...

Saturday, April 29, 2006

Doğum günü Kurabiyeleri


Bu kurabiyeler çocukların çok sevdiği, çok lezzetli ve eğlenceli kurabiyeler. Gördükleri zaman hemen gülümsemeye başlıyorlar. Bu da benim çok hoşuma gidiyor :)

Hemen tarife geçeyim.

Malzemeler:

250 gr oda sıcaklığında tereyağ1
150 gr toz şeker
2 yumurta sarısı
2 çorba kaşığı süt
2 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı saf vanilya
500 gr un

Yapılışı:

Yağı, yumurtayı, şekeri ve sütü elle çırpın. Başka bir kapta elenmiş un, kabartma tozu ve vanilyayı karıştırın. Çırpılmış diğer karışımın içine unlu karışımı ekleyerek yoğurun. Yarım saat kadar buzdolabında dinlendirdikten sonra, hamuru iki parça yağlı kağıt arasında, 0,5 cm kalınlığında açın. Sonra yarım saat kadar daha buzdolabında bekletin. Bu şekilde yapılışını Home TV de görmüştüm. Piştikten sonra üst yüzeyleri ve genel olarak şekilleri çok düzgün oluyor böylelikle. Dolaptan çıkardıktan sonra şekilli kalıplar yardımıyla kesin. Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizip, 5-10 dakika önceden ısıtılmış fırının orta rafında 150 C'de, üzeri hafif pembeleşinceye kadar pişirin.

Üzerini süslemek için beyaz ve sütlü çikolata ile çeşitli süs şekerleri kullandım. Aslında yağlı kağıttan külah yaparak süsleme yapabilirsiniz çikolatayla ama ben iğnesi çıkarılmış şırınga kullanmayı tercih ediyorum, bu da küçük bir tüyo. Süsleme için çikolatayı benmari usulü erittikten sonra içine 2 çorba kaşığı kadar da süt kreması ekledim ben ama şart değil. Benim her zaman en sevdiğim bölümdür aslında bu süsleme işi ama hep de aceleye geliyor nedense.

Afiyet olsun...

Monday, April 24, 2006

ARCA'NIN DOĞUMGÜNÜ PASTASI


31 Martta 3 yaşını bitiren oğlumun doğum günü pastasının tarifini bekleyenler artık söylenmeye başladılar haklı olarak yaz artık şu pastanın tarifini diye :)

37 cm x 27 cm x 1.5 cm boyutlarinda bir tepsi ile yaptım pandispanyayı. Yaklaşık bir mini fırın tepsisi büyüklüğünde. Aslında gelecek kişi sayısına göre belirleyebilirsiniz büyüklüğünü. Bizim pastamız geçen yıl pastaneden aldığımız pastayla aynı büyüklükte oldu.

Malzemeler :

Pandispanya için;

5 kahve fincanı un (türk kahvesi fincanı)
5 kahve fincanı toz şeker
5 yumurta
1 tatlı kaşığı kabartma tozu

Bu ölçüler 1 pandispanya için, yani bir tepsi için. Ben bundan 2 tane yaptım.

Pandispanyanın yapılışı;

şekeri ve yumurtaları yaklaşık 8-10 dakika çırpın. Birbaşka kapta karıştırdığınız elenmiş un ve kabartma tozunu çırpılmış karışımın içine yedirin (fazla çırpmayın). Sonra yağlı kağıt serilmiş tepsiye dökerek orta rafta 150 derecede 45 dakika kadar pişirin.

Ben pandispanyaları 1 gün önceden pişirdim ve soğuduktan sonra kurumaması için streç filmle sardım.

Ara krema için;

1 paket çikolatalı puding
500 ml süt
1 paket çikolata (80 gr lık milka sütlü siyah kullandım)

Pudingi üzerinde yazılan tarife göre pişirirken içine 1 paket çikolatayı da ekleyin ve iyice karıştırın. Soğuma aşamasında sık sık karıştırarak üzerinin kaymak tutmasını engelleyin. Ben bu kremayı da bir gün önceden yaparak ağzı sıkıca kapanan bir kaba alarak buzdolabına koydum.

Ara malzemesi için;

1/2 kg kadar iç kabukları da ayıklanmış antep fıstığı
300 gr kadar çikolta

Çikolataları benmari usulü eritin ve ayıklanmış antep fıstıkları ile karıştırın. Fıstıklar epeyce bir çikolataya bulanmış olsun. Sonra bir tepsi üzerine yağlı kağıt serin ve bu karışımı üzerine bir tabaka halinde yayın. Donması için dolaba koyun.

Üst krema için;

2 kutu süt kreması
200 gr çikolata (milaka sütlü siya iyi sonuç veriyor)
2 paket krema sertleştirici

Kremaları önce biraz kabarana kadar çırpın sonra krema sertleştirici ile birlikte çırpın. Sonra benmari usulünde erittiğiniz çikolatayı da ekleyereksürülebilir kıvama getirin.

Pastayı hazırlarken ;

önce ilk katın üzerine ara kremanın yarısını sürün ve üzerine parçalara ayırdığınız fıstık çikolata karışımını yerleştirin. Bir kat tamamen bununla kaplanmış olmalı. Sonra üzerine ara kremanın kalan yarısını ekleyin ve 2. kat pandispanyayı da yerleştirin. Üst kremayı pastanın her tarafını kapatacak şekilde spatulayla sürün.

En son süsleme için ben Gimat'ta Pastacılık Dünyası diye bir mağazadan aldığım pasta oyuncaklarını yerleştirdim. "İyiki doğdun Arca" yazısını azıcık gıda boyasıyla renklendirdiğim marzipan hamurundan hazırladım. Bu yazıyı da yerleştirdikten sonra kalan kremayla ve rendelenmiş bol miktarda çikolatayla pastanın her yerini kapladım. Fotoğrafa baktım da bu çok belli olmuyor ama bol çikolata rendeli süslemesi gayet güzel görünüyordu :)

Bu pastayı yapmak eğlenceliydi. Böyle güzel bir vesileyle bu lezzeti paylaşmaksa ayrı bir zevkti. Bundan sonra bu zevki kolay kolay kimseye bırakmam gibi geliyor :)

Wednesday, March 29, 2006

Meyveli Tahıllı Kurabiyelerden Bir Deneme


TROPİK MEYVELİ KURABİYE

Bir süredir bu tip kurabiyeleri evden hiç eksik etmiyorum. Atıştırmak için ideal, sağlıklı ve lezzetli oluyorlar. Aslında rafine edilmiş yiyeceklere alışkın olanlar için çok cazip değil ama yine de yiyenlerin çok hoşuna gidiyor. Ya da artık doğala doğru dönüş sandığımdan daha çok yaygınlaşmış. Bu gayet sevindirici bir durum tabi :) 3 yaşındaki oğluma bakıyorum da o da severek yiyor bu kurabiyeleri. Demek ki çocuk neye alışırsa damak zevki de ona göre gelişiyor. Hazır bisküvilere hiç pas vermiyor şimdilik dışarıda ikram edildiğinde bile. Tabi her zaman bunları yiyor diye bir şey yok, mis gibi tereyağlı bisküvi tarzındaki kurabiyeleri de severek yiyor ama ev yapımı olanları.

Malzemeler;

1,5 su bardağı iri kıyılmış fındık ya da ceviz
1,5 su bardağı papaya gibi tropik meyve şekerlemesi ya da meyve kurusu
(Aktarlarda bulunabiliyor bunlar)
10 çorba kaşığı dolusu yoğurt
1-1,5 su bardağı esmer şeker (tatlı sevenlere 1,5 bardak daha iyi)
2 yumurta
1/2 su bardağı zeytinyağı tereyağ karışımı
1/2 su bardağı süt
2 su bardağı tam buğday unu
3 su bardağı mısır unu
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 tatlı kaşığı dolusu tarçın

Önce kuru malzemelerin haricindeki bütün malzemeleri karıştırın. Sonra diğer bütün kuru malzemeleri de başka bir kapta karıştırın. En sonunda hepsini karıştırarak kurabiye ya da katı bir kek hamuru kıvamına getirin.

Daha sonra yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisi üzerine iki kaşık yardımıyla dökün. Kaşıkların hamurdan kolay ayrılabilmesi için, arada kaşığı süte batırın.

Önceden 180 derecede ısıtılmış fırında üzeri hafif kızarana kadar pişirin.

Sonra güzel bir kahve yapın ya da çay, yanında da güzel bir müzik veee tadını çıkarın...

Afiyetle kalın.

Saturday, February 11, 2006

Portakal Şekerlemesi


Malzemeler;
6 tane portakalın kabuğu
1,5 su bardağı toz şeker
1/2 limon suyu
su

Yapılışı;
Portakal kabuklarının içindeki beyaz kısmı aldıktan sonra arada bir suyunu değiştirerek bekletin. Bizde yaklaşık 2 günde bu kadar portakal kabuğu birikti. Acısının çıkması için her seferinde yeni kabukları eklerken diğer kabukların içinde durduğu suyu değiştirdim ve tamamlandığında kabukları minik minik doğradıktan sonra bir kez kaynattım. Kaynadıktan sonra bu suyu dökerek tekrar üzerini geçinceye kadar suyunu ve şekerini ekleyerek yeniden kaynatmaya başladım. Yaklaşık 30 dakika kaynattıktan sonra limon suyunu ekledim ve suyunu çekmeye yakınken alıp fırına koydum. 175 derecede arada bir karıştırarak dibinde kalan suyu da tamamen çekmesini sağladım. Tamamen kurumasını beklemeden çıkardım. Soğuduktan sonra fotoğraftaki gibi küçük kaplara bölerek bir kutusu hariç diğerlerini derin dondurucuya kaldırdım. Keklere, kurabiyelere, pudinglere ve aşureye kullanılmak üzere bekliyor şimdi. O kadar lezzetli ve aromalı oluyor ki neredeyse bu haliyle bile yenilebiliyor şeker niyetine.

Wednesday, February 08, 2006

Fikret Mualla ...

Hep yeme içme olmaz di mi? Biraz da ruhumuzu besleyelim... İz bırakan ressamlarımızı ne kadar tanıyoruz? Pek fazla değil galiba. İz bırakanlardan biri işte Fikret Mualla, resimleri kadar hayat öyküsü de çarpıcı. Acaba diyorum senaryo arayan birilerinin ilgisini ne zaman çeker? Kitaplar var ama bir film kadar çok insana ulaşamıyor ne yazık ki. Eminim bir gün gelecek, Türk Sineması da sanatçılarına daha bir sahip çıkacak, Türk seyircisi bunu takdir edecek ve o da sahiplenecek. Benim ümidim var!

Fikret Mualla (1903-1967)
Türk, ressam. Dışavurumculuk'un (Ekspresyonizm) ve Fovizm'in üslup özelliklerini kaynaştıran, coşkun bir lirizm ve içtenlik dolu resimler yapmıştır.
Fikret Muallâ Saygı ıstanbul'da doğdu, 20 Temmuz 1967'de Fransa'da Nice yöresinde öldü. Küçükken geçirdiği bir kaza sonucu topal kalması ve annesinin ölümünden sonra babasının yeniden evlenmesi gibi olaylar onun sinirli ve uyumsuz bir çocuk olmasında rol oynadı. Saint Joseph Fransız Okulu'ndan sonra bir süre Galatasaray Lisesi'nde okudu, ama okulu bitiremeden mühendislik eğitimi yapması için Almanya'ya gönderildi. Almanya'nın çeşitli kentlerinde dolaştı, ısviçre ve ıtalya'ya gitti, müzeleri gezdi. Resim yeteneğinin farkına vararak kısa zamanda sağlam bir desen bilgisi edindi. Başarılı resimlemeler, moda çizimleri ve gravürler yaptı, desenlerini en gözde Alman dergilerine kabul ettirdi. Babasının mali durumu bozulup para gönderemez hale gelince bir Mısırlı prens, onun yirmi beş yaşına değin Almanya'da kalmasını sağladı.
Fikret Muallâ 1928'de aşırı alkol tutkusu nedeniyle bir süre hastanede tedavi gördü. Daha sonra Almanya'dan Fransa'ya geçti, Paris'te Montparnasse ve Saint Germain gibi sanat çevrelerinde yaşadı. Orada, André Lhote'un atölyesinde çalışan Hale Asaf'la tanıştı. Paris'te sürekli resim yapan Fikret Muallâ bir süre sonra parasızlık nedeniyle Türkiye'ye döndü. Geçimini sağlamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı'na yaptığı başvuru üzerine 1934'te Ayvalık Ortaokulu resim öğretmenliğine atandı, ancak kısa bir süre sonra bu görevinden istifa etti. ıstanbul'da Lüküs Hayat, Deli Dolu, Saz Caz gibi operetler için kostümler çizdi. Nâzım Hikmet'in Varan 3 adlı şiir kitabını resimledi. ısmayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun çıkardığı Yeni Adam dergisi için desenler hazırladı. Bir ara, yanlış yorumlanan bazı sözleri yüzünden savcılık emriyle 1936'da Bakırköy Akıl Hastanesi'nde bir yıla yakın gözetim altına alındı. 1937'nin sonlarına doğru taburcu edildi. Bu olaydan sonra Fikret Muallâ'da gittikçe artan ve ölümüne değin süren bir polis korkusu başladı.
Babasının ölümü üzerine eline geçen miras payı ile Paris'te yaşamını sürdürebileceğini düşünerek 1939'da Türkiye'den ayrıldı. Hastaneden çıkışı ile Türkiye'den ayrılışı arasındaki iki yıllık sürede 1939 Uluslararası New York Fuarı Türk Pavyonu için Abidin Dino'nun isteği üzerine ıstanbul konulu otuz kadar tablo yaptı. 1938'de yayımlanan Ses dergisi için çizdiği desenlerden birinin müstehcen olduğu gerekçesiyle, Türkiye'den ayrıldıktan sonra aleyhinde dava açıldı, 1939'da beraat etti. Bu dönemde yazılmış ve Ses'te yayımlanmış "Masal" ve "üsera Karargâhı" adlı iki de öyküsü vardır.
Fikret Muall-â Fransa'da yirmi altı yılı aşkın bir süre yaşadı. Geçimsizlik, içkiye düşkünlük ve sürekli polis korkusu ile geçen yıllar sonunda yaşamındaki dengesizlik ve uyumsuzluk yoğunlaştı. Bir ara tedavi için hastaneye yatırıldı. Burada kaldığı iki ay içinde kendisine resim yaptıran Dina Vierny'nin koruması altına girdi. Bu resimleriyle Kasım 1954'te ilk sergisini açtı. ıkinci sergisinden sonra yeniden akıl hastanesine girdi. Bir ay sonra taburcu edilince sanayici Lharmin'le bir anlaşma yaptı ve Seine Nehri'nin daha çok varlıkların oturduğu "sağ" yakasına taşındı. Resimlerinin sürekli müşterisi olan Madame Anglés'yle bu dönemde tanıştı. Fikret Muallâ'yı bundan sonra koruması altına alan Madame Anglés, 1962'de felç geçirdiğinde onu hastaneye kaldırttı, bakımını sağladı. Daha sonra Nice yöresinde Reillane kasabasındaki evine yerleştirdi ve bütün giderlerini karşıladı. Fikret Muallâ ömrünün sonuna değin felçten kurtulamadı. Mayıs 1967'de eski sinir bunalımları yeniden başladı. önce hastaneye, sonra da bir dinlenme evine yatırıldı ve orada öldü. Ressam Hale Asaf gibi kimsesizler mezarlığına gömüldü. ölümünden yedi yıl sonra 1974'te Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün ilgilenmesiyle kemikleri Türkiye'ye getirildi ve Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü. 1976'da dostlarından, yakınlarından ve çeşitli koleksiyonlardan derlenen yüz on sekiz resmi ile Ankara'da adına bir sergi düzenlendi. Yapıtlarının çoğu bugün özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Yaşamının büyük bölümünü Fransa'da geçiren Fikret Muallâ konularını kahveler, sirkler ve sokaklar gibi Paris yaşamının ayrıntılarından seçmiştir. Resim onun için bir yaşama biçimi olmuştur. Yaşamın gerçeklerini büyük bir içtenlikle renge ve biçime aktarmış, içinde yaşadığı bohem çevrenin insanını resmine konu olarak almıştır. Daha çok guvaş tekniğine yakınlık duymuş ve bu teknikle çok hızlı çalışabilmiştir. Ancak yağlıboyayı da suluboya ve guvaşı kullandığı ustalıkla kullanmıştır. Resmin kuramsal sorunları onu pek ilgilendirmemiş, dış etkilere yabancı kalmış ve çağdaş akımlara katılmamıştır. ıçinden geldiği gibi, öznel, coşkun bir lirizm ile dolu resimler yapmıştır.
YAPITLAR (başlıca): Resim: Oturan Adamlar, 1937, ıstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Sevişenler, 1952; Masada, 1953; Nature-Morte, 1954; Sokak, 1955; Sermayeler, 1955; Kafe, 1955, Bistro; Kanalda Bekleyen Taşıt Botları; Marsilya'da Fransız ışçileri Bir Kahvede; Haliç ve Süleymaniye; Paris'te Bir Sokak; Amerikan Bar; Baloncu; Peysaj; Balıkçı; Mor Zemin üstünde Figürler. Kitap Resmi: Nâzım Hikmet, Varan 3, 1930. Tiyatro Kostümü: Lüküs Hayat; Deli Dolu; Saz Caz.

Kaynak: http://www.kulturturizm.gov.tr/gsanatlar

Thursday, February 02, 2006

Bir hamur mayala pizza, pide, ekmek ne istersen yap!...

Ben hamur mayaladığım zaman mutlaka miktarini fazla tutarim ki biraz da ekmek çıksın. O yuzden burada vereceğim ölçü size fazla gelirse yarı yarıya azaltabilirsiniz.

Hamur malzemeleri ve yapılışı;
750 ml su + süt karışımı (250 ml süt+500 ml su)
1 paket instant maya
1 tatlı kaşığı toz şeker
1,5 tatlı kaşığı deniz tuzu
1 çorba kaşığı sirke
1 çay fincani zeytinyağı
Aldığı kadar un (kıvam oldukça cıvık olmalı)

Aldığı kadar un dendiğinde genellikle kulak memesi kıvamı anlaşılır ama bu çok daha cıvık olmalı ki pişince yumuşak olsun. Önce 2 bardak kadar unu eleyip ortasını havuz gibi açıyorum ve bu havuza maya, şeker ve ılık su süt karışımından bir miktar döküp maya eriyene kadar elimle karıştırıyorum sonra kenarlardan biraz un alıp karışıma yedirerek boza kıvamına gelince bırakıyorum ve kabın kapağını örterek mayanın kabarmasını bekliyorum. Maya kabardıktan sonra yukarıda saydığım malzemeleri ekleyerek hamuru yoğurmaya başlıyorum. Bu işin bir kaç püf noktası var. Birincisi ister ekmek olsun ister pizza hamur oldukça cıvık olmalı. Hani poğaça, kurabiye vs yaparken aldığı kadar un hamurun elimizden kolayca sıyrıldığı zamadır ya bu tip mayalılarda bunu unutun. Hamur elimden çıksın diye un eklemeye devam ederseniz sert ekmekleriniz, pizzalarınız olur. Hamur cıvık olacak ama çok yoğurmanız gerekiyor. Yoğurdukça elinizi bıraktığını göreceksiniz. Bu aşamaya geldiğinde elinizi zeytinyağa batırarak yoğurma kabınızın ortasına hamuru toplayı ağzını kapatın ve bir battaniye vs örtü ile sıcak bir yerde mayalanmaya bırakın.

Maya geldikten sonra tekrar yoğurup havasını alın ve pizza ya da pide yapacaksanız, çok ince bir hamur yapıp hemen üzerine malzemelerini yayın ve önceden ısıtılmış fırında pişirin. Ben bu aşamada yine zeytinyağından destek alıyorum :) Teflon bir tepsiye elimi zaytinyağına batırarak göz kararı bir hamuru incecik yayıyorum. Hamur kalın olursa ekmek yiyor gibi olursunuz. Sonra üzerine hemen sosunu yayıyorum üzerine önceden hafif haşladığım mantarları ve sucuğu zeytini (bir kaç tane zeytin dilimi) ekleyip fırına veriyorum ve en son aşamada yani pizza piştikten sonra peynirini ekleyip 3-5 dakika sonra fırından çıkarıyorum.

Çok ayrıntılı anlattım uzun oldu farkındayım ama bu aşamaya gelene kadar yıllarca tuhaf pizzalar yaptım yeni deneyenlerin bu aşamalardan geçip yılmasını istemem :)

İç Malzemeleri ve hazırlanışı;

Pizza için ben sadece
sucuk, mantar, rende kaşar, domates püresi+domates salçası (tarifini aşağıda vereceğim) ve zeytin kullanıyorum.

Eşimin ailesi Kayseri'lidir ve kayınpederim pastırma ve sucuk konusunda gerçekten ustadır. Bunun için biz dışarıdan sucuk almayız ve yemeyiz. Hem katkı maddelerinden dolayı hem de işte içinde ne olduğunu bilmediğimiz şeyi yemeyi pek sevmiyoruz. Bu şarküteri etlerinden sadece gözümün kestiği pastırmayı alırım ki o da kırk yılda bir (kokusu malum). Eğer isteyen olursa sucuk tarifi verebilirim.

Pizzanın tabanındaki sosa gelince, önce tavaya koyduğum az zeytinyağda 2-3 diş sarımsağı sadece kokusu yağa geçene kadar yani 8-10 saniye kadar çevirip üzerine hemen 1,5 su bardağı domates püresi (ya da rendesi) ve bir tatlı kaşığı kadar kekik ekliyorum. 1 dakika kadar sürekli karıştırıp 1 çorba kaşığı domates salçası ekliyorum. 1 dakika da bu şekilde pişiyor. Bir de isteyen 1 çay kaşığı tuz ekleyebilir ama biz az tuzlu yediğimiz için salçanın tuzu yeterli geliyor.

Bu arada pizzanın fotoğrafını çekmeye fırsat kalmadı çünkü fırının başında bekleniyordu :) Başka sefere artık.

Pide için; bizim en sevdiğimiz harç mantarlı kaşarlı olan. Hatta eğer elinizin altında varsa kaşarın yanısıra İzmir Tulumu da ekleyin çok daha lezzetli oluyor. Yukarıdaki pidelerin biri açık diğeri kapalı. Aralarındaki fark kapalı olanın içinde yumurta yok diğerinde var.

Pidelerde de yine çok ince hamur üzerine malzemeyi yayıp tepside tekrar mayalanmasına izin vermeden hemen önceden ısınmış fırında pişirmek iyi sonuç veriyor.

Bir püf noktası da, ekmek,pizza vs mayalı hamurları pişirirken fırına mutlaka ısıya dayanıklı bir kap içinde su koyarım sertleşmemesi için. Tabi bir gün kendinden buhar veren bir fırın alarak bunun lüksünü yaşamayı istemiyor değilim bu arada ;)

Kıymalı pide ya da lahmacun harcı isteyenler için de ayrıca tarif verebilirim. Burayı daha fazla kalabalıklaştırmak istemediğim için şimdilik bana müsade...

Friday, January 27, 2006

Düşük kalori, yüksek lif oranı :)


CEVİZLİ KAYISILI KEK

Geçenlerde sevgili Tijen'in 'Mutfakta Zen' kitabındaki Kekmiksli Kurabiye tarifinden esinlenerek bu keki yaptım. Aslında Tijen'in kurabiye tarifini aynen uyguladım ve çok lezzetli oldu ama fotoğrafını çekmeye fırsat bulamadan yedik ve bitti! Bu keki de benzer şekilde yaptım ve bu da çok güzel oldu. Hem de son derece sağlıklı olduğu için gönül rahatlığıyla yedik. Artık suni tatlandırıcılı light yiyeceklere ve içeceklere son verdim!

Malzemeler

1 bardak gün kurusu kayısı (önceden suda ıslatılmış)
1 bardak ceviz (iri kırılmış)
1 bardak esmer şeker
3 yumurta
3 bardak tam un
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 tatlı kaşığı dolusu tarçın
1 su bardağı yoğurt
1/3 su bardağı sıvı yağ (ben fındıkyağı tercih ettim)

Yapılışı

Yumurta ve şekeri önce düşük sonra yüksek devirde 5 dakika kadar çırpın. Sonra yağı ve yoğurdu ekleyin ve karıştırın. Diğer tarafta kuru malzemeleri karıştırın (kayısı ve ceviz hariç). Yumurtalı karışıma unlu karışımı ekleyin ve düşük devirde karıştırın. En son 2-3 parçaya kesilmiş kayısı kurularını ve cevizi de kaşık yardımıyla karıştırdıktan sonra yağlanmış ve unlanmış kek kalıbına dökerek 150 derecede 1 saat kadar pişirin.

Çok lezzetli ve doyurucu, bol lifli bir kek oldu.

Afiyet olsun...



Tuesday, January 24, 2006

Mutfak perisinin fısıldadıkları...


Sevgili Sibel dün beni sobelemişti :) Mutfaktaki küçük sırlar için... Ben de sürekli uyguladığım şeyleri paylaşmak istedim sizlerle. Mutlaka çoğunuz biliyorsunuzdur da, mutfağa yeni yeni girmeye başlayanlar için faydalı olabileceğini düşünüyorum.

Aslında nereden başlayacağımı bilmiyorum ama yazdıkça aklıma gelir diye umuyorum. Şu an aklım bomboş sanki! Yine de azimliyim...

  • Yemek için soğan kavururken mutlaka soğanın tadının karamelize olmasını isterim ve bunun için de orta ateşte tencerenin başında sürekli karıştırarak beklerim. Renkleri pembeleşince diğer malzemeleri eklemeye başlarım. Bir süre de o şekilde kavrulurlar. Eğer soğanlar karamelize olmazsa o yemeğin tadı ne koyarsam koyayım eksik olur :)
  • Yemek tencerelerimi mümkün olduğunca kalın tabanlı çelik tencerelerden seçerim. Tabi çok kolay bulunmuyor böylesi ama en iyi sonucu da bu tip tencereler veriyor.
  • Pasta, kek, kurabiye ve poğaça türünden bir şeyler yaparken kabartma tozunu mutlaka elenmiş una karıştırarak kullanırım. Bir de bu kabartıcıların aktif hale gelebilmesi için, limon suyu gibi asitli bir şeyle reaksiyona girmesi gerektiğini okumuştum. O zamandan beri 1 çay kaşığı limon suyu da ekliyorum hamura.
  • Börek, çörek üzerine yumurta sarısı kullandığım zaman ayırdığım yumurta aklarından ya hemen bir kaç sebze ile birlikte kendime düşük kalorili bir omlet yaparım ya da peynirli iç kullanacaksam bu içe karıştırırım, çok daha yumuşak ve zengin bir iç malzeme elde etmiş olurum. Kuş gribi benim yumurta kullanımımı hiç azaltmadı, özellikle çocuklar için en kaliteli protein kaynağı çünkü.
  • Zamanın kısıtlı olacağı dönemlerde 4-5 tane soğanı incecik kıyar ve küçük kaplara (1 yemeklik) koyar derin dondurucuya kaldırırım. Kullanacağım zaman da çözdürmeden direkt kullanırım.
  • Muz alırken, çok kısa sürede tüketmeyeceksem hafif yeşil olanlarını seçerim ve kalın bir kağıda (bir kaç sayfa gibi) sararak balkona ya da serin bir yere kaldırırım ama buzdolabına değil :)
  • Pilav pişirirken önce hafif ateşte biraz kavururum ve bu aşamada tuzun yarısını eklerim yani pirinci tuzla birlikte kavururum. Bir de daha tane tane bir pilav istiyorsanız ıslatıp beklettiğiniz pirinci soğuk suyla nişastası iyice akana kadar yıkayın. Soğuk su altında yıkama işlemini patates kızartacağınız zaman da uygulayabilirsiniz.
  • Pizza gibi bir şey pişirirken pişene kadar üzerinin kuruyup sertleşmemesi için küçük çelik bir kaba su doldurup fırının bir kenarına koyarım. Pizzanın peynirini fırından çıkarmadan hemen önce serperim.
  • Et yemeği yapacağım zaman etleri bir gün önceden biraz tuzlar ve rendelenmiş soğan suyunda bekletirim. Çok daha lezzetli ve yumuşak olur.
  • Kurabiyeleri uzun süre taze kalmaları için kapaklı cam bir kavanozun dibine peçete koyarak saklarım.
  • Köfte ya da et, tavuk vs pişirirken önce harlı ateşte bir yüzünü pişirip, diğer yüzünü de 1-2 dakika pişirdikten sonra içinin de iyi pişmesi için altını kısarım. Bu şekilde pişen etin suyu içinde kaldığı için çok daha lezzetli olur.

Hepinize sevgiler ve başarılı denemeler...

Friday, January 20, 2006

Antep Fıstığı ve Çikolata



İkisi de ne kadar lezzetlidir, biraraya geldiklerinde katmerli olarak artıyor galiba tatları :) Sevmeyen var mıdır acaba bunları? Ben görmedim! Bu pasta da özellikle bu ikiliye benim gibi çok sevenlere ithaf olunur...

Aslında biraz fotoğraf ekleme konusunda eksiklerim var. Bunu tam olarak öğrenebilmem için daha çok zaman ayırmam gerekiyor ki şimdilik bu da zor görünüyor. Şimdi size pastanın dışında içindeki çikolata kaplı fıstıkları da yapım aşamalarıyla göstermek isterdim ama galiba sadece anlatmakla yetineceğim.

ANTEP FISTIKLI ÇİKOLATALI PASTA

Pandispanya için;
4 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1 su bardağı elenmiş un
1 çay kaşığı kabartma tozu
1/2 çay kaşığı saf vanilya

Pandispanya için önce yumurta ve şekeri yüksek ayarda krema gibi olana kadar çırpın (yaklaşık 8 dakika) ve sonra elenmiş un, kabartma tozu , vanilya karışımını spatula gibi bir şeyle sadece homojen olana kadar karıştırın (çırpmadan). Tabanına yağlı kağıt serilmiş kelepçeli bir kalıpta 150-160 derecede yaklaşık 45 dakika 1 saat kadar pişirin.

Ara Kreması
1 paket kakaolu pudingi üzerinde yazandan 100 ml kadar eksik sütle pişirip soğutun ya da herhangi bir pasta ara kreması kullanabilirsiniz. Soğuturken arada karıştırırsanız üzerinin kaymak tutmasını engellemiş olursunuz.

Üst Kreması
1 paket taze süt kreması
3 çorba kaşığı labne
3 çorba kaşığı pudra şekeri
1/2 paket benmari usulü eritilmiş bitter çikolata

Önce süt kremasını iyice çırparak kabartın, sonra diğer malzemeleri de ekleyerek sürülebilir kıvama gelinceye kadar çırpmaya devam edin.

Ayrıca ;

1 su bardağı Antep fıstığı (bulabilirseniz kavrulmamış olanından)
2 adet 80 gr lık çikolata (Milkanın sütlü siyahı çok uygun)
üzerine serpmek için kakao

1,5 paket kadar çikolatayı benmari usulü (kaynayan su dolu bir tencereye oturtulmuş kabın içinde) eritin. Fıstıkları erimiş çikolatanın içine atarak biraz karıştırın ve hafif katılaşması için kabı sıcak suyun içinden alarak 15 dakika kadar bekleyin. Sonra fıstıkları bir kaşık yardımıyla çikolataya bulanmış olarak alın ve bir yağlı kağıt üzerine dizin. Bu şekilde çikolatanın katılaşması için dolaba koyarak bekletin (ben acelem olduğu için derin dondurucuya koydum).

Bu arada pişen ve hafif soğumuş pandispanyanızı ikiye ayırın. Bunun için özel bir alet aldım ben. Ortasında çelik tel olan kıl testere gibi bir şey. Çok daha kolay kesmemi sağlıyor pandispanyayı.

İkiye ayrılmış pandispanyanın bir katı üzerine kakaolu ara kremamızı sürdükten sonra çikolataya bulanmış fıstıkları ve kıydığınız 1/2 paket çikolatayı boşluk kalmayacak şekilde yayın. Pandispanyanın diğer katı üzerine de bir miktar ara krema sürerek diğerinin üzerine kapatın.

Şimdi de üst kreması ile açık yer kalmayacak şekilde pastanızı kaplayın ve süsleyin.

Afiyet olsun...

Thursday, January 12, 2006

Bizim evin bir klasiği : Zeytinli Kek



Annemin çok sevdiği bir Kıbrıs'lı arkadaşının hatırasıdır bu tarif bize. Çocukluğumdan beri hep çok sevmişimdir. Ne zamandır aklımdaydı sizlerle paylaşmak, oldukça değişik bir tarif çünkü.

Malzemeler:
1 su bardağı yoğurt
1 su bardağı çekirdekleri ayıklanmış zeytin
3 su bardağı un
2/3 su bardağı erimiş tereyağı (ya da margarin)
1/3 su bardağı zeytinyağı
3 adet yumurta (1'inin sarısı yüzüne)
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
2-3 adet incecik doğranmış soğan
1 avuç dolusu kuru nane

Yapılışı:
Tüm malzemeleri karıştırıp kek kalıbına dökebileceğiniz gibi muffin kalıplarına da dökebilirsiniz. Naneyi iyice ufalayarak kullanmak gerekiyor. En son olarak da ayırdığımız 1 yumurta sarısını keklerin yüzüne sürün.

Bu arada geçmiş bayramınız kutlu olsun ve daha nice bayramlar görün sevdiklerinizle birlikte...

Sunday, January 01, 2006