Saturday, February 11, 2006

Portakal Şekerlemesi


Malzemeler;
6 tane portakalın kabuğu
1,5 su bardağı toz şeker
1/2 limon suyu
su

Yapılışı;
Portakal kabuklarının içindeki beyaz kısmı aldıktan sonra arada bir suyunu değiştirerek bekletin. Bizde yaklaşık 2 günde bu kadar portakal kabuğu birikti. Acısının çıkması için her seferinde yeni kabukları eklerken diğer kabukların içinde durduğu suyu değiştirdim ve tamamlandığında kabukları minik minik doğradıktan sonra bir kez kaynattım. Kaynadıktan sonra bu suyu dökerek tekrar üzerini geçinceye kadar suyunu ve şekerini ekleyerek yeniden kaynatmaya başladım. Yaklaşık 30 dakika kaynattıktan sonra limon suyunu ekledim ve suyunu çekmeye yakınken alıp fırına koydum. 175 derecede arada bir karıştırarak dibinde kalan suyu da tamamen çekmesini sağladım. Tamamen kurumasını beklemeden çıkardım. Soğuduktan sonra fotoğraftaki gibi küçük kaplara bölerek bir kutusu hariç diğerlerini derin dondurucuya kaldırdım. Keklere, kurabiyelere, pudinglere ve aşureye kullanılmak üzere bekliyor şimdi. O kadar lezzetli ve aromalı oluyor ki neredeyse bu haliyle bile yenilebiliyor şeker niyetine.

Wednesday, February 08, 2006

Fikret Mualla ...

Hep yeme içme olmaz di mi? Biraz da ruhumuzu besleyelim... İz bırakan ressamlarımızı ne kadar tanıyoruz? Pek fazla değil galiba. İz bırakanlardan biri işte Fikret Mualla, resimleri kadar hayat öyküsü de çarpıcı. Acaba diyorum senaryo arayan birilerinin ilgisini ne zaman çeker? Kitaplar var ama bir film kadar çok insana ulaşamıyor ne yazık ki. Eminim bir gün gelecek, Türk Sineması da sanatçılarına daha bir sahip çıkacak, Türk seyircisi bunu takdir edecek ve o da sahiplenecek. Benim ümidim var!

Fikret Mualla (1903-1967)
Türk, ressam. Dışavurumculuk'un (Ekspresyonizm) ve Fovizm'in üslup özelliklerini kaynaştıran, coşkun bir lirizm ve içtenlik dolu resimler yapmıştır.
Fikret Muallâ Saygı ıstanbul'da doğdu, 20 Temmuz 1967'de Fransa'da Nice yöresinde öldü. Küçükken geçirdiği bir kaza sonucu topal kalması ve annesinin ölümünden sonra babasının yeniden evlenmesi gibi olaylar onun sinirli ve uyumsuz bir çocuk olmasında rol oynadı. Saint Joseph Fransız Okulu'ndan sonra bir süre Galatasaray Lisesi'nde okudu, ama okulu bitiremeden mühendislik eğitimi yapması için Almanya'ya gönderildi. Almanya'nın çeşitli kentlerinde dolaştı, ısviçre ve ıtalya'ya gitti, müzeleri gezdi. Resim yeteneğinin farkına vararak kısa zamanda sağlam bir desen bilgisi edindi. Başarılı resimlemeler, moda çizimleri ve gravürler yaptı, desenlerini en gözde Alman dergilerine kabul ettirdi. Babasının mali durumu bozulup para gönderemez hale gelince bir Mısırlı prens, onun yirmi beş yaşına değin Almanya'da kalmasını sağladı.
Fikret Muallâ 1928'de aşırı alkol tutkusu nedeniyle bir süre hastanede tedavi gördü. Daha sonra Almanya'dan Fransa'ya geçti, Paris'te Montparnasse ve Saint Germain gibi sanat çevrelerinde yaşadı. Orada, André Lhote'un atölyesinde çalışan Hale Asaf'la tanıştı. Paris'te sürekli resim yapan Fikret Muallâ bir süre sonra parasızlık nedeniyle Türkiye'ye döndü. Geçimini sağlamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı'na yaptığı başvuru üzerine 1934'te Ayvalık Ortaokulu resim öğretmenliğine atandı, ancak kısa bir süre sonra bu görevinden istifa etti. ıstanbul'da Lüküs Hayat, Deli Dolu, Saz Caz gibi operetler için kostümler çizdi. Nâzım Hikmet'in Varan 3 adlı şiir kitabını resimledi. ısmayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun çıkardığı Yeni Adam dergisi için desenler hazırladı. Bir ara, yanlış yorumlanan bazı sözleri yüzünden savcılık emriyle 1936'da Bakırköy Akıl Hastanesi'nde bir yıla yakın gözetim altına alındı. 1937'nin sonlarına doğru taburcu edildi. Bu olaydan sonra Fikret Muallâ'da gittikçe artan ve ölümüne değin süren bir polis korkusu başladı.
Babasının ölümü üzerine eline geçen miras payı ile Paris'te yaşamını sürdürebileceğini düşünerek 1939'da Türkiye'den ayrıldı. Hastaneden çıkışı ile Türkiye'den ayrılışı arasındaki iki yıllık sürede 1939 Uluslararası New York Fuarı Türk Pavyonu için Abidin Dino'nun isteği üzerine ıstanbul konulu otuz kadar tablo yaptı. 1938'de yayımlanan Ses dergisi için çizdiği desenlerden birinin müstehcen olduğu gerekçesiyle, Türkiye'den ayrıldıktan sonra aleyhinde dava açıldı, 1939'da beraat etti. Bu dönemde yazılmış ve Ses'te yayımlanmış "Masal" ve "üsera Karargâhı" adlı iki de öyküsü vardır.
Fikret Muall-â Fransa'da yirmi altı yılı aşkın bir süre yaşadı. Geçimsizlik, içkiye düşkünlük ve sürekli polis korkusu ile geçen yıllar sonunda yaşamındaki dengesizlik ve uyumsuzluk yoğunlaştı. Bir ara tedavi için hastaneye yatırıldı. Burada kaldığı iki ay içinde kendisine resim yaptıran Dina Vierny'nin koruması altına girdi. Bu resimleriyle Kasım 1954'te ilk sergisini açtı. ıkinci sergisinden sonra yeniden akıl hastanesine girdi. Bir ay sonra taburcu edilince sanayici Lharmin'le bir anlaşma yaptı ve Seine Nehri'nin daha çok varlıkların oturduğu "sağ" yakasına taşındı. Resimlerinin sürekli müşterisi olan Madame Anglés'yle bu dönemde tanıştı. Fikret Muallâ'yı bundan sonra koruması altına alan Madame Anglés, 1962'de felç geçirdiğinde onu hastaneye kaldırttı, bakımını sağladı. Daha sonra Nice yöresinde Reillane kasabasındaki evine yerleştirdi ve bütün giderlerini karşıladı. Fikret Muallâ ömrünün sonuna değin felçten kurtulamadı. Mayıs 1967'de eski sinir bunalımları yeniden başladı. önce hastaneye, sonra da bir dinlenme evine yatırıldı ve orada öldü. Ressam Hale Asaf gibi kimsesizler mezarlığına gömüldü. ölümünden yedi yıl sonra 1974'te Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün ilgilenmesiyle kemikleri Türkiye'ye getirildi ve Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü. 1976'da dostlarından, yakınlarından ve çeşitli koleksiyonlardan derlenen yüz on sekiz resmi ile Ankara'da adına bir sergi düzenlendi. Yapıtlarının çoğu bugün özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Yaşamının büyük bölümünü Fransa'da geçiren Fikret Muallâ konularını kahveler, sirkler ve sokaklar gibi Paris yaşamının ayrıntılarından seçmiştir. Resim onun için bir yaşama biçimi olmuştur. Yaşamın gerçeklerini büyük bir içtenlikle renge ve biçime aktarmış, içinde yaşadığı bohem çevrenin insanını resmine konu olarak almıştır. Daha çok guvaş tekniğine yakınlık duymuş ve bu teknikle çok hızlı çalışabilmiştir. Ancak yağlıboyayı da suluboya ve guvaşı kullandığı ustalıkla kullanmıştır. Resmin kuramsal sorunları onu pek ilgilendirmemiş, dış etkilere yabancı kalmış ve çağdaş akımlara katılmamıştır. ıçinden geldiği gibi, öznel, coşkun bir lirizm ile dolu resimler yapmıştır.
YAPITLAR (başlıca): Resim: Oturan Adamlar, 1937, ıstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Sevişenler, 1952; Masada, 1953; Nature-Morte, 1954; Sokak, 1955; Sermayeler, 1955; Kafe, 1955, Bistro; Kanalda Bekleyen Taşıt Botları; Marsilya'da Fransız ışçileri Bir Kahvede; Haliç ve Süleymaniye; Paris'te Bir Sokak; Amerikan Bar; Baloncu; Peysaj; Balıkçı; Mor Zemin üstünde Figürler. Kitap Resmi: Nâzım Hikmet, Varan 3, 1930. Tiyatro Kostümü: Lüküs Hayat; Deli Dolu; Saz Caz.

Kaynak: http://www.kulturturizm.gov.tr/gsanatlar

Thursday, February 02, 2006

Bir hamur mayala pizza, pide, ekmek ne istersen yap!...

Ben hamur mayaladığım zaman mutlaka miktarini fazla tutarim ki biraz da ekmek çıksın. O yuzden burada vereceğim ölçü size fazla gelirse yarı yarıya azaltabilirsiniz.

Hamur malzemeleri ve yapılışı;
750 ml su + süt karışımı (250 ml süt+500 ml su)
1 paket instant maya
1 tatlı kaşığı toz şeker
1,5 tatlı kaşığı deniz tuzu
1 çorba kaşığı sirke
1 çay fincani zeytinyağı
Aldığı kadar un (kıvam oldukça cıvık olmalı)

Aldığı kadar un dendiğinde genellikle kulak memesi kıvamı anlaşılır ama bu çok daha cıvık olmalı ki pişince yumuşak olsun. Önce 2 bardak kadar unu eleyip ortasını havuz gibi açıyorum ve bu havuza maya, şeker ve ılık su süt karışımından bir miktar döküp maya eriyene kadar elimle karıştırıyorum sonra kenarlardan biraz un alıp karışıma yedirerek boza kıvamına gelince bırakıyorum ve kabın kapağını örterek mayanın kabarmasını bekliyorum. Maya kabardıktan sonra yukarıda saydığım malzemeleri ekleyerek hamuru yoğurmaya başlıyorum. Bu işin bir kaç püf noktası var. Birincisi ister ekmek olsun ister pizza hamur oldukça cıvık olmalı. Hani poğaça, kurabiye vs yaparken aldığı kadar un hamurun elimizden kolayca sıyrıldığı zamadır ya bu tip mayalılarda bunu unutun. Hamur elimden çıksın diye un eklemeye devam ederseniz sert ekmekleriniz, pizzalarınız olur. Hamur cıvık olacak ama çok yoğurmanız gerekiyor. Yoğurdukça elinizi bıraktığını göreceksiniz. Bu aşamaya geldiğinde elinizi zeytinyağa batırarak yoğurma kabınızın ortasına hamuru toplayı ağzını kapatın ve bir battaniye vs örtü ile sıcak bir yerde mayalanmaya bırakın.

Maya geldikten sonra tekrar yoğurup havasını alın ve pizza ya da pide yapacaksanız, çok ince bir hamur yapıp hemen üzerine malzemelerini yayın ve önceden ısıtılmış fırında pişirin. Ben bu aşamada yine zeytinyağından destek alıyorum :) Teflon bir tepsiye elimi zaytinyağına batırarak göz kararı bir hamuru incecik yayıyorum. Hamur kalın olursa ekmek yiyor gibi olursunuz. Sonra üzerine hemen sosunu yayıyorum üzerine önceden hafif haşladığım mantarları ve sucuğu zeytini (bir kaç tane zeytin dilimi) ekleyip fırına veriyorum ve en son aşamada yani pizza piştikten sonra peynirini ekleyip 3-5 dakika sonra fırından çıkarıyorum.

Çok ayrıntılı anlattım uzun oldu farkındayım ama bu aşamaya gelene kadar yıllarca tuhaf pizzalar yaptım yeni deneyenlerin bu aşamalardan geçip yılmasını istemem :)

İç Malzemeleri ve hazırlanışı;

Pizza için ben sadece
sucuk, mantar, rende kaşar, domates püresi+domates salçası (tarifini aşağıda vereceğim) ve zeytin kullanıyorum.

Eşimin ailesi Kayseri'lidir ve kayınpederim pastırma ve sucuk konusunda gerçekten ustadır. Bunun için biz dışarıdan sucuk almayız ve yemeyiz. Hem katkı maddelerinden dolayı hem de işte içinde ne olduğunu bilmediğimiz şeyi yemeyi pek sevmiyoruz. Bu şarküteri etlerinden sadece gözümün kestiği pastırmayı alırım ki o da kırk yılda bir (kokusu malum). Eğer isteyen olursa sucuk tarifi verebilirim.

Pizzanın tabanındaki sosa gelince, önce tavaya koyduğum az zeytinyağda 2-3 diş sarımsağı sadece kokusu yağa geçene kadar yani 8-10 saniye kadar çevirip üzerine hemen 1,5 su bardağı domates püresi (ya da rendesi) ve bir tatlı kaşığı kadar kekik ekliyorum. 1 dakika kadar sürekli karıştırıp 1 çorba kaşığı domates salçası ekliyorum. 1 dakika da bu şekilde pişiyor. Bir de isteyen 1 çay kaşığı tuz ekleyebilir ama biz az tuzlu yediğimiz için salçanın tuzu yeterli geliyor.

Bu arada pizzanın fotoğrafını çekmeye fırsat kalmadı çünkü fırının başında bekleniyordu :) Başka sefere artık.

Pide için; bizim en sevdiğimiz harç mantarlı kaşarlı olan. Hatta eğer elinizin altında varsa kaşarın yanısıra İzmir Tulumu da ekleyin çok daha lezzetli oluyor. Yukarıdaki pidelerin biri açık diğeri kapalı. Aralarındaki fark kapalı olanın içinde yumurta yok diğerinde var.

Pidelerde de yine çok ince hamur üzerine malzemeyi yayıp tepside tekrar mayalanmasına izin vermeden hemen önceden ısınmış fırında pişirmek iyi sonuç veriyor.

Bir püf noktası da, ekmek,pizza vs mayalı hamurları pişirirken fırına mutlaka ısıya dayanıklı bir kap içinde su koyarım sertleşmemesi için. Tabi bir gün kendinden buhar veren bir fırın alarak bunun lüksünü yaşamayı istemiyor değilim bu arada ;)

Kıymalı pide ya da lahmacun harcı isteyenler için de ayrıca tarif verebilirim. Burayı daha fazla kalabalıklaştırmak istemediğim için şimdilik bana müsade...